Rüya mı
Gerçek mi?
Dün
gördüğüm rüyadan uyandığımda gün doğmamış olmasına rağmen, uzun uzun rüyam bana
ne anlatmak istiyor diye düşündüm...
Minicik çocukluğumun çok mutlu, keyifli bir dönemimin geçtiği İzmir de denize sıfır, iki katlı taş evdeyim.
Gelelim rüyama: Dediğim gibi denize sıfır olan bu evin kayıkhanesi, bir de sıkı sıkıya bağlı tahta kayığı vardı, benim ve yaşıtım olan, üst katta oturan aile dostlarımızın kızı Figen’e bu kayıkhaneye inmek yasaktı! YASAK kelimesini ezip geçmenin çocukça hafifliği bir yana, benim için mevsimlere aldırmadan, denize öylesi yakın olup dokunamamak en azından ayaklarımı ıslatamamak Yasak kelimesini bir o kadar anlamsızlaştırıyor, ne yazık ki yok saymama neden oluyordu!.. Bazı zaman benden bir yaş büyük ve ablalığın onda olduğu söylenen Figen'i de kendime uydurup kayıkhaneye usulca iner denize ayaklarımızı sokup, koşarak yukarıya çıkar büyük bahçede uslu çocukları oynar, muzur, muzur gülüşürdük.
Oysa: Figen bile bilmezdi ki; ben kayıkhaneye çok daha sık iner, en büyük
aşkım olan denizle uzun uzun konuşur vedalaşırken de elbiselerim ıslanmayacak
şekilde vücudumu denizin o mis gibi suyuyla ıslatır, yukarıya çıktığımda
üstümde kuruyan denizimle, (küçücük bir çocuk için de oldukça tehlikeli olduğundan) doğru ve ciddi bir Yasağı çiğnemişliğimle bir suçlu gibi, ama
çok mutlu bir şekilde yaşardım. Dedim ya ben orada çok mutlu ve keyifliydim,
tüm aşklarım yanımdaydı, ailem, denizim, ben bir çocuk olarak Figen’in aksine, büyüklerime
garip gelen bir şekilde hiç bir şey istemezdim. Babacığım da merakla sık, sık
sorardı? ( Gül kokulum sana ne alayım ne istersin?) Tüm aşklarım yanı başımdayken
babacığımdan zaman zaman istediğim minik yazılarını okuyamasam da sayfalarını açtığınızda rengarenk güneş ve deniz
manzalarının aralarından çıkan üç boyutlu kuleli şatoların, gemilerin, mutlu
yaşayan insanların olduğu kitaplardı, hatta onların neredeyse kocaman bir
koleksiyonunu yapmıştım... Figen’le saatlerce beraber tek tek bakar
eğlenirdik. Yine dağıldım farkındayım! Dedim ya öylesi güzel hatırladığım çocukluk anılarım var ki o
evle ilgi sayfalar dolusu yazabilirim. 😉
Dün gece o yalıdaydım
yine: Kayıkhanenin girişine tahta bir kapı yapılmıştı daha da kötüsü! Üstüne
asılmış büyükçe bir kağıda YASAK yazılmıştı irkildim! Minicik bir çocukken bile
sözlü Yasak olan bu yerin üstünde ki yazı, üstelikte çirkin bir yazı ile
yazılmıştı! O güzelliğe yakışmıyordu çıkardım ve düzgün bir yere atmak üzere
bakınırken birden bire elimde yok oldu yazılı kağıt. (( Rüya işte.)) Bu duruma hiç
şaşırmadan, usulca kapıyı açtım, hatırladığım o eski taş merdivenlerden indim,
kayık yoktu ama denizim büyük aşkım oradaydı... Gülümseyerek merhaba ben geldim
dedim, durgun deniz birden bire dalgalandı baştan aşağı beni ıslattı, mutlukla kahkahalarla
gülmeye başladım evet dedim sen de hatırladın beni.
Dalgaların
ilerisinde aynı kitaplarımdaki gibi fantastik bir şato belirdi ve merdivenlerinden
tülden rengarenk elbisesi pırıl, pırıl parlayan, uzun sarı saçlarının üstünde
ışıl ışıl bir taç olan güzel bir kadın bana el salladı gel der gibi. Hiç
düşünmeden yanına gitmek için suya girdim, yüzmüyordum, yürüyordum. Her adımda
biraz daha beni içine alan suyun değdiği tenim inanılmaz bir mutlulukla
doluyken birden uyandım.!!! Ah asıl şimdi devam etmeliydin diyerek yeniden
uyumaya çalıştım uyuyamadım! 😣 Kalktım ve düşünmeye başladım...
Sonuç: Tüm
düşüncelerimin çıktığı tek yorum ÖZLEM di.
Hepimiz
bazen eski güzel günlerimizi özlemez miyiz?
Yitirdiklerimizi,
en büyük duygularımızı, hatta ulaşamadıklarımızı.
Ve
ulaşmak istedikçe bize daha da uzak olduklarını bildiklerimiz! Aslında nereden
biliyoruz uzak olduklarını? Ne biliyoruz? Nereden biliyoruz? YASAK kelimesi
gibi öğretilmiş dünyasal çaresizliklerimiz değil mi bildiğimizi sanmak.
Hayal kurmak
bile bir yaştan sonra komik geliyor bir çoğumuza neden? Hayal kurmanın yaşımı
olur diye sormuyoruz hiç kendimize. Çünkü soru sormak ta ayıp bir yaştan sonra,
bizler her şeyi biliyoruz, bilmek zorundayız ya!!! Oysa hayallerimiz için çabalamak
yaşa bağlı değil bunu da biliyoruz. Biliyoruz da, yaşamın içinde ki ani ve
umulmadık fırtınalar heveslerimizi, enerjilerimizi tükettiriyor bir bir. Neden buna
izin veriyoruz?
Kalk diyordu rüyam, kalk silkelen sen ki Yasak tanımaz koca yürekli çocuk, uyan
diyordu artık büyüdüğünü unut, yeniden kendin için mutluluğu yaratmayı öğren,
bil ama hiç bir şeyi bilmediğini bilerek bil.
Gel diyordu rüyam, gel eski şehrine, eski ülkene, denizlerin en derininde ki o
eşsiz güzellikler seni bekliyor sen yeter ki iste. Biz seni ÇOK ÖZLEDİK.
Sonuç: Bir
ÖZLEM Kİ karşılıklı... ÖZLEM DE YASAK KELİMESİ GİBİ BELKİ DE YIKILMALI ÇOCUKÇA
MUTLULUKLARLA.
Sevgiyle,
mutluluklarla kalın.
Karceylanı*
28.02.2024
NOT: Sanılmaya ki, bu ciddi tehlikeli işi yapan bu iki minik kız büyükleri tarafından yakalanmadı.. Yakalandık! Hem de üst katta oturan Güzin teyzem tarafından o gün bende Figen de daima nazik olmasına karşın, bizleri de çok sevmesine rağmen ciddi azarlandık ve tabi ki babamla annem eve geldiğinde onlara da söylendiğinden babam tarafından da ciddi kızgın bir ifadeyle ki o yüzünü neredeyse hiç görmedim bir daha. 😰 azarlanıp evden çıkmama cezası aldık..
Bir zaman sonra da, benim deniz aşkıma gem vuramayan büyüklerimizin aldığı kararla evlerde olan yardımcı teyzelerin müsait oldukları zaman içinde onların refakatleriyle kayıkhaneye inmemize izin verildiği söylendi, dünyalar benim, hatta Figen'ciğin olmuştu. Yardımcı teyzeleri her gün bizleri kayıkhaneye indirmeleri için gereken şirinlikte yine bana ve Figen'e kalmıştı. Odalarımızı toplayıp doğru düzgün yenilen yemek şartıyla evet, her gün denizin yanına mayolarımız ve bornozlarımızla inip kovalarımızla birbirimizi ıslatmamız elbette ki seyre değerdi. Boyasız kayığın üstünde o günlerden kalma, ıslanmış upuzun pırasa saçlarımla, tüm dişlerimle sırıtışımla mutluluğumun nişanesi resim tarafımca saklanıyor. 😂
Karceylanı*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder